top of page

200 TL'NİN TRAGEDYASI
Dolar 27 Lira’yı geçti, seçimden sonra hızla yükseldi. Asgari ücret ise 13.414 Lira. Enflasyon ise ENAG'a göre %128 seviyelerinde.

200 Lira, en yüksek para nakit olarak. Bu da 200 Lira’nın varoluşuyla gelen tragik hatası. Ama ne yapabilir, yazgısı bu, TL Ailesi’nde basılan her son para gibi. Borcunuz milyarlar bile olsa vereceğiniz para 2oo Lira’lardan oluşuyor en fazla nakit olarak. Haklılığında ısrar tragik hatayı getirir. Sonunda Kreon kazanır. Tragedya Kreon’un kazanmasıyla biter. Bu kazanım aslında Kreon hayatta kalsa bile tragik kahramanın ölümü ve Kreon’un aslında sevdiklerini kaybedişiyle başka şekilde ölüşüdür. Katarsise gelince hepimiz 2oo Lira’yla özdeşleşmiş durumdayız, alım gücü 50 Lira seviyesinde olsa da. Ceza alması, 200 Lira’nın ölümü vatandaşın sağalmasını sağlayacak. Elindeki en büyük para ölmüş, yerine 500 Lira geçmiş olacak 200 Lira’nın bir zamanlar ki değeriyle.

Sanki, Antigone 200 Lira. Savaş meydanında ölen 100 ve 50 Lira’ların (kardeşlerinin) gömülmesini istiyor. (Cenaze törenini hak edemeyen bir para olabilir mi? Her para, kutsal olduğu için gömülmelidir.) Kreon Erdoğan ise, karaborsa, devalüasyon, dış güçlerle (sık sık vurguladığı gibi), 5-10 Lira değerine düşen 50 ve 100 Lira’yı savaş meydanında kurdun kuşun parçalayarak yemesine bıraktı. TL’nin TC tarihi boyunca ABD Doları’yla ilginç yazgısı, 200 Lira’nın da peşini bırakmıyor. 200 Lira sonunda intihar edecek. Üstelik Kreon Erdoğan’ın 500, 1000 Lira’yı basmak istememesi yüzünden hepten ölecek.

Antigone’yi hatırlayalım. Antigone’ye Kreon’un oğlu aşıktır ve nişanlıdırlar da. Başlangıçta Antigone’yi savunur, umutsuz bir geri dönüş cezasından istemiyle Kreon’la konuşur. Kardeşinin gömülmesini isteyen Antigone tek başına bir mağaraya kapatılıp ölüme terk edildiğinde intihar eder, Kreon’un oğlu da. Ekonomi Bakanı Mehmet Şahin de, Maliye Bakanı olarak enflasyonun düşme sözünü veremese de, Erdoğan Ekonomisi’nden dönmeye çalışarak TL’yi kurtarmaya çalışmaktadır. 200 Lira intihar ettiğinde, ki bir mağarada tek başına ölüme terk edilmiştir, Mehmet Şahin de intihar edecektir kaçınılmaz olarak. Kreon Erdoğan, 200 Lira’nın üzerini para basmamakta ısrar edişinden vazgeçtiğinde 200 Lira da yoktur, Mehmet Şahin de.

200 Lira, canlıyken Hades’e gönderilen ilk ölümlü paradır 21 yıllık AK Parti tarihi içinde. Henüz hayatta ve Kreon’la kavga etmektedir.  Bir tarih vermek gerekirse 1-1.5 yıl içinde intihar edecektir. Tanrıların buyruğunu yerine getirdiği için mutludur ama ölüm kolay değildir. 100 Lira’nın yerini almış, gömmüştür bir anlamda 100 Lira’yı ve 50 Lira’yı çoktan. Bu Kreon tarafından affedilmez. Kaçınılmaz olarak 50 Lira değerine düşen 200 Lira, 20-10 Lira değerine düştüğünde ve bunu koruduğunda, TL Aile’sinin yazgısını yaşayacaktır. Kavga 1-1.5 yıl daha sürer, sonra oyun biter. Karaborsacılar, dış güçler artık rahat edebilir. Seçim erken olmayacaksa da bir yenilgi yaşayacaktır Kreon Erdoğan.

HİÇBİR SİYASAL ÖNERMEDE BULUNMAYAN FETÖ ÇETESEL ÖRGÜTLENME Mİ?

Her terör örgütünün kayıtdışı para kaynağı vardır. 17o ülkede örgütlü FETÖ kayıtdışı parasıyla henüz bulunmayan ancak beki de esrar-eroin kaçakçılığına kadar giden karaparası’nda şimdilik bildiğimiz fuhuş ordusuyla on binlerce insanı beslemekte. Bir kişi ancak beş yüz bin Lira himmet verebilir ve beş yüz bin insanın bir yıl verdiği beş yüz lirayla ancak bir banka kurmak mümkün hiç para harcamadan. Masum olmayan FETÖ, parasını fuhuş ordusu ve belki de henüz açıklanamayan, bulunamayan esrar-eroin kaçakçılığı, silah kaçakçılığından sağlıyor. Tek bildiğimiz fuhuş ordusu olduğu ve fuhuş mafyası anlamına gelen fuhuş ordusunun bürokratlarla birlikte olup önüne dosya konan, kıpırdayamayan insanlar haline geldikleri belki de. Fuhuş ordusu başka ne işe yarar ki?

İzdivaç ablalarının katalogdan kadın ve erkek sunduğu, boyu, sevdiği şeyler hobileri vs.’ye bakarak koca, karı seçen FETÖ’cülerin, karanlık yüceler, baş yüceler gibi komik, güldürecek bir üst yapıyla yönettiğini iddia etmesi ve paralel olmak istemesi, devlet büyüdüğünde üzerinde olan FETÖ’nün kıpırdayamaz hale getireceği devlette katalogdan seçtikleri karı ve kocalarıyla komik terör örgütü nerede yer alıyor. Ciddiye almamalı mı, yoksa ciddi mi, yani ciddi bir örgüt mü FETÖ.

15 Temmuz’un üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen, sürekli örgütlenen, en son gitar çalmalarını, üyelerine takiye yaparak gizlenmelerini öğütleyen Fethullah Gülen ciddiye alınacak biri midir?

Kadınların hijyen evlerinde, temizlik hastası, çamaşır suyuyla dezenfekte edip ne konuştuğunu merak ettiğimiz, Emniyet’in sürekli yakaladığı, sürekli örgütlenen yeniden yapılandığı haberleri yer alan bu terör örgütü, suikast timi de olan garip bir örgüt. Karanlık yüceler hepimizi bu açıdan korkutuyor. Kapitalist varken ve sosyalist olmayan, kapitalistten daha kapitalist olamayacak olan, İslam Ekonomisi’nin kapitalizm olduğu düşülecek olursa, FETÖ, hiçbir siyasal önermede bulunmayan çetesel bir örgütlenme değil mi? Hiç bu kadar garip olunmadığını, hiçbir örgütün bu kadar garip davranmadığını düşünürsek devlette örgütlenen ve bırakmak istemeyen devleti FETÖ, bitirilmeli kuşkusuz.  

Tehlikeli olabilir mi, şimdiden devletteki karısını kocasını katalogdan seçmiş, hijyen evleri, fuhuş ordusu olan karanlık ve başyüceleri olan bu örgütün bürokrat hatta valileri hapse atılmış ya da aranıyor olsa bile, başımıza ne getirebilir bir düşünün. Tehlike ciddiye alınmayacak kadar komik oluşlarında mı devlette örgütlenmelerinde mi? İkisi de. 

EN SON GELIŞMELER VE DAHA FAZLASI

Dünyanın her yerinden haberler ve güncellemeleri öğrenmek istiyorsanız sizin için doğru adres Dervişin Zikri. İş dünyası ve politikadan moda, müzik ve spora kadar aradığınız her şeyi bulmanızı sağlamak için her gün aralıksız çalışıyoruz. Aşağıdan en yeni yazılarımıza göz atın.

TV Reporter

III.Dünya Savaşı

Çoktan III. Dünya Savaşı’na girmiş bulunuyoruz. Rusya’nın Ukrayna’ya girdiği 24 Şubat 2022 tarihi, III. Dünya Savaşı’nın başlama tarihi. Fütüristler gelecek yüzyıl için öngörüde bulunurken 2060 yılından sonra göçlerin yaşandığı, küresel ısınmayla dünyanın kaos yaşadığı yıllardan bahsetmişti. Birileri, belki çok eski tarikatlar bu tarihi durdurup tarihi yeniden başlatmak istiyor III. Dünya Savaşı’yla. Bu bir paranoya değil: Kapıldığım kanı bu. Küresel ısınmayla İç Anadolu, Antakya kadar sıcak günler yaşarken, 2040’ları, 2060’ları hayal ettiğimizde göçlerin kaçınılmaz olarak yaşanacağını söyleyebiliriz. Bir gurup sanatçı olmaya gerek yok 2040, 2060’dan bahsetmek için.

Basında, özellikle internette her şeye rastlamak mümkün: Macron’un, Merkel’in İlliminati, Putin’in Mason olduğu gibi. Ayrıca hepimiz Hollanda Prensi Berenard’ın Bildenberg Tarikatı’nın kurucuların olduğunu biliriz. Bu doğruysa şayet, çok eski tarikatlara uzanan bu tarikatlar, tarihi de yeniden başlatacak gücü elinde bulunduruyor olabilirler. Başkanların, kral ve kraliçelerin tarikatçı olması bizi III. Dünya Savaşı’yla karşı karşıya getiriyor. Üstelik gerekçe, fütüristlerin dediği gibi 2060’dan sonra kaos ortamı yaşayacak olan Dünya için, bir yeniden başlama gerekçesi. Nükleer bombalarla Güneş görünmez olacak, Güneş ışınlarının girmediği Dünya’da bitkiler de yetişmeyecek ve hayvanlarla birlikte 5 milyar insan açlıktan ölecek. 1 milyara düşen insan nüfusu, Dünya’nın yeniden soğuyup Güneş ışınlarının girmeye başlamasıyla, belki de yüzyıllar sonra yeniden medeniyeti yaşatacak. Medeniyet 1 milyon yıllık insanlık tarihinde hep yeniden başladı sanırım. 4,5 milyar yaşındaki Dünya’nın bitmeyen soğumasında insan, 1 milyon yaşıyla kaç kere elektriği buldu, elektrikle birlikte bulunan bilgisayar ve öncesinde bulduğu barutla, bomba yapabilme yetisiyle nükleer bombayı kaç kere yaptı kim bilir. Bu şayet 2400 ya da 3600 ya da 1200 gibi sayılara denk geliyorsa, ezoterik merak, tarihin hep aynı olacağını var saydı kuşkusuz. Ya da 666.yıllar. Şeytanın sayısı, bin yıllık zaman dilimleri gibi düşünüldüğünde, İsa hep doğuyor ve Şeytan’ın kim bilir kaçıncı yılını tekrar yaşıyoruz. Bu bir şaka değil. F16’ların da verilmesine onay verildikten sonra, Rusya’nın açıkladığı Rus topraklarına İngiliz, ABD silahlarının saldırması durumunda savaş ilan edeceğini söylemesi yakın bir zamanda gerçekleşecek gibi. Bu da III. Dünya Savaşı’nın bir fiil başlaması demek.

Kısaca Masonlar, İlliminati, Bildenberg, Kuru Kafalar gibi tarikatlar yazgımızı belirliyor. Dünya’yı yönettiği söylenen bu tarikatların III. Dünya Savaşı’yla tarihi yeniden başlatması, yeniden Tunç Çağı, Avcı-Toplayıcı yaşam gibi yaşama dönmemiz ve 1200, 2400, 3600 ya da 666, neyse o döngüde tarihi yeniden yaşamamızı istiyor. Bu, Dünya’da sürekli savaşan insanın son savaşı çünkü. Sonra medeniyetin olmadığı Dünya’da vahşi savaşlar yaşayacağız.  

110 yıla sığan 3 dünya savaşı tarihi çok önceden belirlenmiş III. Dünya Savaşı’yla son buluyor kuşkusuz. Bu bir paranoya değil dediğim gibi. Dünya’yı yönettiği söylenen tarikatların III. Dünya Savaşı’yla medeniyeti bitireceğini de söyleyebiliriz kolaylıkla.   

Morning Coffee & Paper

Ayaklarımın Altından Kayan Dünya

Postmodernizm bir şakadır. Herkesin postmodernist olması da başka bir şaka. Öyle ki, ayaklarının altından kayan gerçeklik, geçmişten dokular olması yani pastişlerin, postmodernizmin özetidir. Postmodern ekonomi önerenler, gerçekliğin ayaklarının altından kaymasını önermektedir. Özellikle postkapitalizm, kapitalizmin oyunudur. Kapitalizm, az-talep’in de ayakların altından kaydığı bir dünya istemektedir ve bunu postkapitalistler vasıtasıyla yapmaktadır. Tikel özgürlüklerin olacağını vadeden postmodernistler, artık feminizmin değil, Ayşe’nin haklarından bahsedileceğini, Ayşe’nin özgürlüğünden bahsedileceğini söylemekte ve bu mükemmel bulunmaktadır çoğu insan için. Ünlüdür Ayşe artık ama Fatma’nın sorunu konuşulmamaktadır, Ayşe özelindeki sorunlar tartışılmaktadır. Ayşe’nin kadın olmaktan kaynaklanan sorunu tikel bir sorundur. Kadın hakları sorunu yoktur, Ayşe’nin hakları sorunu vardır, özelde yaşadığı sorunlar neyse. Aynı postmodernizm, emekten değil Ayşe’nin emeğinden bahsetmekten bahseder. Yani emek kalkmış, sınıf bilinci ve sınıfının sorunları kalkmış, Ayşe’nin emeği ve Ayşe’nin ait olduğu ekonomik sorunlar konuşulmaktadır. Böylece kadın hareketi olmayacağı gibi sınıf hareketi de olmaz.  Kapitalist’in kadın olmaktan kaynaklanan sorunları ve sınıf sorunlarıysa zaten tikeldir. Bir burjuva kadının kadın olmaktan kaynaklanan sorunu kendisinin içinde yer alır yalnızca. Sınıfının sorunu da küçük, orta, büyük burjuva olmasıyla orantılıdır ve ülkedeki ekonomik koşullarda büyüme, küçülme gibi öznelden de kaynaklanabilecek sorunlar yaşamaktadır. Bu postmodernizm kısaca kapitalistlerin akımıdır. Binalar da yamuk yumuktur. Postmodern mimari baş aşağı yaşayacağın bir deneyim vadeder ya da bir prizmada yaşamayı. Sanatta her şey mümkünken, binalar yaşam alanımızken postmodern kentler de inşa edersek şayet, yaşanamayan kentler, gerçekliğin ayaklarımızın altından kaydığı ve geçmişin doku olduğu kentlerde tikel özgürlüğümüzle direnemediğimiz hayatlarımız olur. Bu benim için ne kadar savunasıdır. Burjuva değilseniz, üretim araçlarına sahip değilseniz tikel özgürlüğünüzden bahsetmek mümkün müdür ve gerçekliğin ayaklarının altından kaydığı bir Dünya’da timsahlarla yaşamak ve fakında olmamak gibi lüksümüz var mıdır? Şimdi elimizi vicdanımıza koyalım. Dünya’da savaşlar olurken televizyondan viskiyle o savaşı izlemek, savaş gerçekliğini ayaklarımızın altından kaydırıyor mu gerçekten. Savaşta ölenler, yıkılan başkanlar, yıkılan rejimler biz televizyondan izliyoruz ve viski içiyoruz diye gerçek olmuyor mu? Bu kadar kendini sevmek, viskinin sarhoşluğuyla hatırlamamak belki haberleri, bizi postmodern yapıyor. Takma kafaya diyor postmodern felsefeciler, siyasetçiler ve medya çalışanları.

Şimdi postmodern olmayı bırakalım ve ne oluyor diye şöyle bir bakalım. Gerçeklik ayaklarımızın altından kayarken mutluyduk kuşkusuz ve Ayşe’nin özgürlüğüyle ilgilenirken ya da esareti ya da kadın cinayetine kurban gitmesiyle, başımıza gelemeyeceğini var sayarak, işçi değilmişiz, işçi sınıfının mücadelesi yok, hep Ayşe ve Ayşeler var diyerek ve onları görerek işçi mücadelesinden uzak yaşıyorduk kuşkusuz. Çünkü sınıfımız da yoktu. Piç insanlardık. Özgürlük veriyor postmodernizm gerçekten, bir gün medya, belediye, devlet bizi bulabilir ve tikel sorunlarımızla ilgilenebilir, buluncaya dek sorunumuz sadece bizi ilgilendiriyor orası da ayrı ama piç olmak sorunları da getiriyor beraberinde. Kıskanç, hırslı ve aidiyetsiz oluyoruz piç olduğumuzda, piç olduğumuzu bilerek yaşadığımızda. Şimdi bir derneğe üye olalım, bir sendikaya gidelim iş yerimizle alakalı ve üye olalım. Bu lümpen proleteryadan farklı. Piç proletaryayı seçişimize son verelim. İyi Pazarlar.  

bottom of page